28 Ocak 2012 Cumartesi
Soykırım Yalanını İlk Kabul Eden, Damat Ferit Hükümetiydi
2006 yılında Paris’de TRT için Fransa belgeseli hazırlıyordum.. 2007 Ermeni Yılı ilan edilmişti. Ermeni lobisinin önde gelenleriyle röportajlar yapıyordum..
Sarkozy İçişleri Bakanıydı.. Danışmanı ve Ermeni terör örgütü Asala'nın uzun yıllar boyu avukatı olan Patrik Deveciyan Ermeni Soykırımını İnkarı cezalandırma Yasasının mimarıydı.
Ropörtajda, Deveciyan’a “1915’te Türkiye bir savaşın ortasındaydı. İhanet çemberiyle sarılmıştı. Devlet kendini korumak için tehcir yapmak zorunda kaldı. Ancak 1990’da Hocalı’da, Kelbeşer’de, Fuzuli’de de birçok katliam gerçekleşti... Batı 1915’leri hiç unutmuyor ama yakın tarihi pek hatırlamıyor! Neden?” diye sormuştum..
Cevabı şöyleydi:. ‘ 1915’de Türkiye’de yaşayan bir azınlık, kararlılıkla, planlı bir şekilde ve tam bir uygulamayla, Türk otoriteleri tarafından yok edilmiştir.” Ve kendince altın vuruş yaparak konuşmasını tamamlamıştı:
“ZATEN BU SOYKIRIMI İLK KABUL EDEN DE O YILLARDA YİNE TÜRK YÖNETİCİLERİ OLMUŞTUR! FERİD PAŞA HÜKÛMETİ’NDEN SÖZ EDİYORUM!.”
Sarkozy İçişleri Bakanıydı.. Danışmanı ve Ermeni terör örgütü Asala'nın uzun yıllar boyu avukatı olan Patrik Deveciyan Ermeni Soykırımını İnkarı cezalandırma Yasasının mimarıydı.
Ropörtajda, Deveciyan’a “1915’te Türkiye bir savaşın ortasındaydı. İhanet çemberiyle sarılmıştı. Devlet kendini korumak için tehcir yapmak zorunda kaldı. Ancak 1990’da Hocalı’da, Kelbeşer’de, Fuzuli’de de birçok katliam gerçekleşti... Batı 1915’leri hiç unutmuyor ama yakın tarihi pek hatırlamıyor! Neden?” diye sormuştum..
Cevabı şöyleydi:. ‘ 1915’de Türkiye’de yaşayan bir azınlık, kararlılıkla, planlı bir şekilde ve tam bir uygulamayla, Türk otoriteleri tarafından yok edilmiştir.” Ve kendince altın vuruş yaparak konuşmasını tamamlamıştı:
“ZATEN BU SOYKIRIMI İLK KABUL EDEN DE O YILLARDA YİNE TÜRK YÖNETİCİLERİ OLMUŞTUR! FERİD PAŞA HÜKÛMETİ’NDEN SÖZ EDİYORUM!.”
27 Ocak 2012 Cuma
Kimsenin Sevmeyeceği Bir 19 Mayıs Yazısı
- SAĞLIKLI beden takıntısı...
- Disiplin gösterisi...
- “Daha hızlı, daha güçlü, daha yüksek” vurgusu...
- Olimpiyat ruhu...
- Statlarda kule yapmalar...
- İçeriği aşan görkemli törensellikler...
- Otoriter rejimlerin pek sevdiği resmi geçitler...
Bütün bunlar 20. yüzyılın başlarında çok popülerdi.
Demokratik ülkelerde çoktan aşılıp geçildi.
* * *
Ama bizde aşılıp geçilemedi.
Cumhuriyet’e, Atatürk’e, laikliğe gönülden bağlı olduklarını söyleyenler, törenleri bile “mumyalayarak koruma” hevesine kapıldılar.
Tören formlarını yenileyip güne uyarlamak yerine, tören formlarında bile tutuculuk yaptılar.
- Disiplin gösterisi...
- “Daha hızlı, daha güçlü, daha yüksek” vurgusu...
- Olimpiyat ruhu...
- Statlarda kule yapmalar...
- İçeriği aşan görkemli törensellikler...
- Otoriter rejimlerin pek sevdiği resmi geçitler...
Bütün bunlar 20. yüzyılın başlarında çok popülerdi.
Demokratik ülkelerde çoktan aşılıp geçildi.
* * *
Ama bizde aşılıp geçilemedi.
Cumhuriyet’e, Atatürk’e, laikliğe gönülden bağlı olduklarını söyleyenler, törenleri bile “mumyalayarak koruma” hevesine kapıldılar.
Tören formlarını yenileyip güne uyarlamak yerine, tören formlarında bile tutuculuk yaptılar.
14 Ocak 2012 Cumartesi
KAYISI KONUSUNDA BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?¿
Dünyada yaklaşık 1750 kayısı çeşit ve tipinin
bulunduğunu, bunların 1230’nun bazı özelliklerinin “Avrupa Kayısı
Katalogu”nda 1989 yılında yayınlandığını,
Çekoslovakya’da “Jousyska”; Bulgaristan’da “Persiana”, “Ambrozia Ranna”, “Bijla Kasna”, “Edra Ranna”, “Chehia I”; İtalya’da “Hafzi Hatif 7/53”, “Hamurı Bakkır”, “Hatif 721”, “Hatif Hatif”, “Kalısarıfı”, “Muhittin Bey”; Macaristan’da “Cegledi Mamut”, “Szegedi Mamut” kayısı çeşitlerinin yıllar öncesinde Anadolu’dan götürüldüğünü, 1502’de Osmanlı Padişahı II. Bayezid Han tarafından çıkarılan ve Türkiye’nin ilk standardı kabul edilen Kanunname-i İhtisab-ı Bursa’da “yaş zerdalinin, ilkin iki yüz dirhemi bir akçaya, üç günden sonra üç yüz dirhemi, daha sonra gelişine göre bu kıyas üzerinden narh verileceği” şeklinde bir standardın konduğunu, Dünyada yaş kayısı üretimi 1000 tonun üzerinde olan ülke sayısının elli beş, bu ülkeler arasında yaş kayısı üretimi yıllık 100 bin tonun üzerinde olanlarının sayısının yedi olduğunu, 1961 yılında 1.3 milyon ton olan dünya yaş kayısı üretiminin kırk iki yıl sonra ancak % 100’lük bir artışla 2.7 milyon tona çıktığını, kayısı üretimindeki artışın elma, şeftali ve turunçgillerle mukayese edilemeyecek ölçüde düşük olduğunu, 1994 yılında Ermenilerin kayısı bitkisine olan vefa borçlarını ödemek için gümüşten madeni hatıra paraları bastırdığını, madeni hatıra paranın bir yüzünde kayısı yaprağı ve meyvesi, diğer yüzünde ise kayısının İngilizce ve Ermenice isimlerinin bulunduğunu, |
KAYISININ BESİN DEĞERİ
Kayısı Meyvesinin
Tüketim Alanları
Dünyada üretilen kayısının önemli bölümü sofralık
olarak tüketilmektedir. Ancak kayısıda hasat döneminin kısa olması ve taze
kayısının çabuk bozulması nedeniyle kayısı daha çok kurutularak veya
işlenerek değerlendirilmektedir. Dünya yaş kayısı üretiminin yaklaşık %
20-25’lik kısmı kurutulmaktadır. Sofralık ve kurutmalık olarak
değerlendirilen kayısıdan geriye kalan kısmı ise işlenerek
değerlendirilmektedir.
Kayısı çekirdeklerin tatlı olanları çerez olarak
tüketilmekte, acı olanlar ise kozmetik ve ilaç sanayiinde hammadde olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca kayısı çekirdeğinin tohum ve kabuğundan badem yağı,
yemeklik yağ, benzaldehit (aroma esansı), furfural, aktif karbon, amigdalin
ve hidrosiyanik asit elde edilmektedir. Kayısının gövde, dal ve çekirdek
kabukları yakacak olarak kullanılmasının yanı sıra kayısı ağacının yaş ve
kuru yaprakları hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir.
|
YERLİ VE YABANCI KAYISI ÇEŞİTLERİ
Bugün dünyada 1750’nin üzerinde kayısı çeşidi ve
melezi bulunmakla birlikte her ülkede ekonomik anlamda yetiştiriciliği
yapılan kayısı çeşidi sayısı 5-10’u geçmemektedir. Bu bölümde ülkemizde ve
yurtdışında yetiştirilen önemli bazı kayısı çeşitlerinin özellikleri
verilmiştir.
Yerli Kayısı
Çeşitleri
Hacıhaliloğlu
Malatya’nın en önemli kurutmalık kayısı çeşididir.
Malatya’daki kayısı ağacı varlığının yaklaşık % 73’nü oluşturur. Tahmini
olarak 1900’lü yılların başında Malatya’nın 12 km kuzey- doğusundaki
H.Haliloğlu çiftliğinde bir seleksiyon sonucu bulunmuştur.
Ağaçları yüksek boylu, dik, dalları yayvan, çok
kuvvetli ve çabuk büyür. Kuvvetli ve sulanan topraklarda her yıl ürün verir.
Beyaz renkli çiçeklere sahiptir.
Verimi orta, dona, kurağa ve hastalıklara (monilya
ve çil) karşı hassastır. İyi bakılmayan ağaçlar peryodisite gösterme
eğilimindedir. Zayıf topraklarda ve kurak şartlarda abortif dişi organ
oluşturur, çiçek tozlarının çimlenme yüzdesi düşer.
Hacıhaliloğlu kayısı çeşidi içerisinde meyve rengi,
şekli, ağırlığı, SÇKM miktarı ve ağaç verimi bakımından geniş varyasyonlar
bulunmaktadır. Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen
“Hacıhaliloğlu Çeşidinde Klon Seleksiyonu” çalışmasıyla kaliteli klonlar
seçilmeye çalışılmaktadır.
|
KAYISI TÜRLERİ
Kayısının Sistematiği
Takım : Rosales
Familya : Rosaceae (Gülgiller)
Alt Familya : Prunoidae
Cins : Prunus
Alt Cins : Prunophora
Tür : Prunus armeniaca L.
Son zamanlarda bazı sistematikçiler Prunus cinsinin birbirine
benzemeyen çok sayıda tür içermesi nedeniyle kayısıyı Armeniaca cinsine dahil
ederek A,rmeniaca vulgaris Lam. olarak isimlendirmektedir.
Bütün kayısı türleri 8 çift kromozoma (2n=16)
sahiptir. Kayısıda P. armeniaca, P. sibirica, P. mandshurica ve P.
mume ile tür içi melezlemede herhangi bir problem bulunmamaktadır. Fakat
sadece bir kayısı erik melezi olan Prunus X dasycarpa türünde hem P.
cerasifera ve hem de P. armeniaca ile yapılan geriye
melezlemeler başarısız olmaktadır. Ayrıca türler arası melezlemelerde badem ve
şeftaliye göre kayısı ile erik arasında yapılan çaprazlamalar daha kolay ve
başarılı sonuçlar vermektedir.
Ünlü Rus sistematikçileri Vavilov ve Kostina kayısının
doğal olarak yetiştiği birçok coğrafik bölgeyi dolaşarak selekte ettikleri
kayısı materyalini Yalta Nikita Botanik Bahçesinde ve Taşkent Orta Asya Deneme
İstasyonunda toplamışlardır. Yaklaşık 700 genotip üzerinde yapılan araştırma
sonunda kültürü yapılan kayısıların büyük çoğunluğunun P. armeniaca L.
türüne ait olduğu belirlenmiştir.
Kayısının tohumla çoğaltılması ve yüzlerce yıl değişik
ekolojik şartlarda yetiştirilmesi sonucu, sayıları bitki sistematikçilerine
göre değişmekle birlikte 6-8 ekocoğrafik grup ve 13 bölgesel alt grup
oluşmuştur. Kayısının ekolojik adaptasyon durumu dikkate alınarak yapılacak bir
gruplandırma kayısı ıslahı üzerinde çalışma yapan araştırıcılara faydalı
olacaktır.
13 Ocak 2012 Cuma
Blair sendromu yaşanmasın...
Özel mahkemeler yetkisizdir!
GENELKURMAY eski Başkanı İlker Başbuğ’un sorgulanması “İnternet Andıcı”nı tekrar gündeme getirdi. Ordunun siyasete karışması konusunda “örnek olay”lardan biridir bu.
Genelkurmay, iddianamedeki tanımla “psikolojik harekât amaçlı internet siteleri” kurmuş ve yine iddianameye göre, “askeri müdahale ortamı oluşturmak amacıyla” yayınlar yapmıştır. Halen tutuklu bulunan Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korg. İsmail Hakkı Pekün, savcılık ifadesinde “bu sitelerin 28 Şubat kararlarına göre kurulduğunu”, ama sonradan “mevcut mevzuata uygun olup olmadığını görüp kapattıklarını” söylemiştir.
Taraf gazetesinin yayını üzerine Org. Başbuğ bu siteleri kapattırıyor, dört site kurulmasına karar veriyor. Başbuğ’dan evvelki genelkurmay başkanları zamanında bu faaliyetler daha yoğundur!
Benim üzerinde durmak istediğim husus, kişiler değildir, bunu doğru da bulmam.
Neden yetkisiz?
Evvela yetki meselesini tartışmaya açmak istiyorum: Eski genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanlarını yargılama yetkisi, özel mahkemelere değil, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne aittir! Çünkü son anayasa değişikliğiyle, genelkurmay başkanını ve kuvvet komutanlarını “görevleriyle ilgili” suçlardan dolayı yargılama yetkisi Yüce Divan’a verilmiştir. (Anayasa, 148. md.)
Bazı hukukçular, “Darbe hazırlığı görev değildir, onun için ağır cezada yargılanır” diyorlar. Peki, yolsuzluk yapmak bir bakanın veya yargı başkanının “görev”i midir ki, Yüce Divan’da yargılanıyor!
Hukuki ölçü, suçun “görevin verdiği yetkiyle işlenmesi”dir. Bu yetki olmasa o suç işlenemez zaten; o yetki kullanılarak işlenebilen suçlardır bunlar.
Soruşturmayı adli savcılar yapabilir ama davaya bakma ve gerektiğinde tutuklama yetkisi Yüce Divan’a aittir.
Bu, halen tutuklu bulunan eski kuvvet komutanları için de geçerlidir, dosyaları ayrılarak Yargıtay Başsavcılığı’na ve oradan Yüce Divan’a gönderilmelidir. Çünkü usul hükümleri yayınlandığı anda yürürlüğe girer, eskiden işlenmiş suçlar da yeni hükümlere tabi olur!
Lan'gır lungur
“Adalet kutup yıldızı gibi
yerinde durur, geriye kalan her şey onun etrafında döner” Konfüçyus…
“Adalet devletten gelmeli”Aristo…
“Adalet olmadan düzen olmaz” Camus...
“Adaletsizliği işleyen, çekenden sefildir” Eflatun...
“Hükümdar köylüden haksız yere yumurta
alırsa, adamları bütün tavukları alır” Sadi…
“Yasama yürütme yargı iç içe geçmişse,
anayasa yok demektir” Rousseau…
“Adalet ortadan kalkarsa, insana değer
verecek hiçbir şey kalmaz” Kant…
“Adaletsiz güç, zalimdir” Pascal…
11 Ocak 2012 Çarşamba
BEN BİR APTALIM!...
Buna karar verdim. Çünkü akıllı biri olsam: AKP’ nin yanında
olduğumu, Recep Tayyip Erdoğan’dan başka büyük olmadığını ülkemde
onikimilyondan fazla açlık sınırında insan bulunmadığını, üç milyon işsiz
olmadığını, emekli ve işçilerin refah içinde olduğunu, yakında Avrupa
Birliği’ne gireceğimizi, AKP hükümetinin muhteşem bir hükümet... olduğunu
söyleyip, istediğim kanalda en iyi parayla istediğim işi bulup, reklam
filmlerinde boy göstererek, acayip para kazanır gül gibi geçinirdim.
Oysa ben bankadan kredi alabilmek için oturduğum evi ipotek ettirip, bu parayla okul yaptırıyorum ve AKP karşıtı olduğum için de tehditler alıyorum… Bana bakın satılmışlar… Bana bakın AKP uşakları ve popo yalayıcıları… Benim korumalarım yok, zırhlı arabalarım yok, silahım yok… Daha doğrusu ben böyle zannediyordum… Ama varmış. Bu ülkede gerçek Atatürkçü gençler varmış. Gerçek onurlu insanlar varmış.
Oysa ben bankadan kredi alabilmek için oturduğum evi ipotek ettirip, bu parayla okul yaptırıyorum ve AKP karşıtı olduğum için de tehditler alıyorum… Bana bakın satılmışlar… Bana bakın AKP uşakları ve popo yalayıcıları… Benim korumalarım yok, zırhlı arabalarım yok, silahım yok… Daha doğrusu ben böyle zannediyordum… Ama varmış. Bu ülkede gerçek Atatürkçü gençler varmış. Gerçek onurlu insanlar varmış.
9 Ocak 2012 Pazartesi
Devlet-hükümet kaynaşması
KISA bir süre öncesine kadar “devlet” ayrı, “hükümet” ayrıydı.
Ve hükümet yanlılarının işi çok kolaydı:
Mesela Dağlıca'da baskın mı oldu? Hemen bütün sorumluluk devletin askeri güçlerine yüklenirdi.
Mesela Van Savcısı görevden mi alındı? Hemen bütün sorumluluk devletin HSYK'sına yüklenirdi.
Mesela Hrant Dink mi öldürüldü? Hemen bütün sorumluluk devletin içindeki derin güçlere bırakılırdı.
Mesela bir istihbarat hatası mı söz konusu oldu? Hemen MİT'i dövme sporu devreye sokulurdu.
Mesela üniversitelerde bir sorun mu çıktı? Hemen devletin YÖK'üne karşı bir isyan hareketi başlardı.
Uzatmaya gerek yok.
“Devlet ayrı / hükümet ayrı” döneminde...
Hükümet yanlılarının işi çok ama çok kolaydı:
Her türlü kaza-belayı, kötülüğü, fitne fesadı, aczi, zafiyeti, ihaneti yükle devletin üzerine...
Ve çek hükümete de bir tür “muhalif parti” muamelesi...
Oh mis!
* * *
Mesela Dağlıca'da baskın mı oldu? Hemen bütün sorumluluk devletin askeri güçlerine yüklenirdi.
Mesela Van Savcısı görevden mi alındı? Hemen bütün sorumluluk devletin HSYK'sına yüklenirdi.
Mesela Hrant Dink mi öldürüldü? Hemen bütün sorumluluk devletin içindeki derin güçlere bırakılırdı.
Mesela bir istihbarat hatası mı söz konusu oldu? Hemen MİT'i dövme sporu devreye sokulurdu.
Mesela üniversitelerde bir sorun mu çıktı? Hemen devletin YÖK'üne karşı bir isyan hareketi başlardı.
Uzatmaya gerek yok.
“Devlet ayrı / hükümet ayrı” döneminde...
Hükümet yanlılarının işi çok ama çok kolaydı:
Her türlü kaza-belayı, kötülüğü, fitne fesadı, aczi, zafiyeti, ihaneti yükle devletin üzerine...
Ve çek hükümete de bir tür “muhalif parti” muamelesi...
Oh mis!
* * *
Malatya Şivesi
A
Afin tefin : Darma dağın
Aş erme : Hamilelik hali
Arruta : Sevilen küçük kız çocuklarına denir
Arbet aşeret : Acayip
Arıstak : Toprak damın ağaçları
Alıta : İyi görmeyen
Allek : fitne-fesat
B
Barima : Bari
Bele : Böyle
Bastık : Pestil
Bayma : Üşümeden dolayı donacak hale gelme
Bayak : Demin, az önce
Bıldır : Geçen sene
Boyna : Daima
Afin tefin : Darma dağın
Aş erme : Hamilelik hali
Arruta : Sevilen küçük kız çocuklarına denir
Arbet aşeret : Acayip
Arıstak : Toprak damın ağaçları
Alıta : İyi görmeyen
Allek : fitne-fesat
B
Barima : Bari
Bele : Böyle
Bastık : Pestil
Bayma : Üşümeden dolayı donacak hale gelme
Bayak : Demin, az önce
Bıldır : Geçen sene
Boyna : Daima
3 Ocak 2012 Salı
Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri
Son yıllarda 17 Nisan'da Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümünün kutlanması sevindirici. Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir.
1915’te ne oldu?
HAKİKAT iki ucun ortasında bir yerdedir: 1915 olayları soykırım olmadığı gibi,
Ermeniler bir facia yaşamamış da değildir.
Ama maalesef karmaşık hakikatin görülmesi için ayrıntılı araştırmalar gereken
bütün durumlarda, uçlardaki basit sloganlar etkili olabiliyor. Ermenilerin
yaşadığı faciaya “soykırım” demek de, faciaları görmemek de böyle basit,
kestirme önyargılardır, dolayısıyla yanlıştır.
İlk görülmesi gereken, Ermenilerin Osmanlı orta sınıfında ve devlet bürokrasisindeki ağırlıklı yerleriyle Osmanlı sistemine entegre olduklarıdır. Buna rağmen Ermeni milliyetçileri önlerindeki Sırp, Yunan ve Bulgar örneklerine özendiler. Onlar gibi silahlı isyanlarla Batı’nın müdahalesini sağlayarak devlet kurmak istediler. Birinci Dünya Savaşı’nı bunun için fırsat saydılar.
Halbuki, Balkan uluslarından farklı olarak Ermeniler hem entegre olmuşlardı, hem talep ettikleri topraklarda nüfusları yüzde 20’yi geçmiyordu. Onun için sonuç, herkes için Balkanlar’da yaşananlardan daha feci oldu.