Yaşadığımız kentlerin yapısı,
bizlerin yaşam koşullarını etkilemektedir. Uzun yıllardır özellikle hızlı ve
plansız kentleşmenin getirdiği sorunlarla (alt yapı, betonlaşma, trafik,
kaldırım, kirli hava vb.) iç içe yaşıyoruz ama umursamıyoruz.
Sorun veya sorunlar yaşamımızı
tehdit eder boyuta gelince veya bir yurttaşımız zarar görünce o sorunu
konuşmaya başlıyoruz.
23 Ekim 2011 tarihinde Van’da
yaşadığımız depremde yıkılan binalar, yüzlerce insanımızın yaşamlarını
kaybetmesine neden olunca binaların inşaatların denetimi konusu aklımıza geldi.
Çözüm olarak da “Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi
hakkında
kanun tasarısı” gündeme geldi.
Tüm yurttaşlarımız depremin
getirdiği acıları yaşarken, yaraların sarılabilmesi için ne yapabilirimin
telaşına düşmüşken, siyasi iktidar da yeni yasa tasarıları hazırlamakla
meşguldü. Deprem sigortası için toplanan milyarlarca liralık kaynağı nereye
harcadığının yanıtını vermek yerine çıkartacağı yasalarla, bir daha böylesi
acıları yaşamayacağımızı anlatıyorlardı.
Tasarı ile ne yapılacak,
inşaatlarda nasıl önlemler alınacak, hangi çözümler üretilecek derken, peş peşe
gelen Yapı denetimi, 2B, Kentsel dönüşüm
ve Yabancılara Toprak Satışı yasa tasarılarını yan yana koyunca başka bir
tablo ile karşı karşıya kaldığımızı gördük.
*****
Gündeme önce Yapı Denetimi Yasa Tasarısı geldi.
Tasarının amacı, (Madde 1-1) Yapılara ilişkin can ve mal emniyetini temin etmek üzere, imar plânına, fen, san’at ve sağlık norm ve standartlarına uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetiminin gerçekleştirilmesi ile yapı denetimi işini yürütecek olan teknik müşavirlik kuruluşlarının kurulmasına ve görevlerine ilişkin usûl ve esasları
Tasarının amacı, (Madde 1-1) Yapılara ilişkin can ve mal emniyetini temin etmek üzere, imar plânına, fen, san’at ve sağlık norm ve standartlarına uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetiminin gerçekleştirilmesi ile yapı denetimi işini yürütecek olan teknik müşavirlik kuruluşlarının kurulmasına ve görevlerine ilişkin usûl ve esasları
düzenlemektir.
Kısacası, bundan böyle yapı
denetimlerini Teknik Müşavirlik kuruluşları (şirketleri) yapacak. Böylece tüm
inşaatlar denetlenecek, depremde binalar yıkılmayacak ve insanlarımız
ölmeyecek. Bu gerekçe güzel de, küçük bir ayrıntı daha var. Teknik müşavirlik
kuruluşları hem proje yapabilecek, hem de isterlerse aynı binanın inşaatını
denetleyebilecekler.
Bu şirketlere yetki belgesini
kim verecek? Tabi ki, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı…
Ev mi yaptıracaksın? Gideceksin bu
firmalardan birisine, vereceksin parayı, “binam projeye uygun ve sağlam
mı yapılıyor, benim adıma sen denetle” diyeceksin.
Ne güzel, yeni bir iş alanı
daha…
Pekala bu
işleri daha önce kim veya kimler yapıyordu? Meslek odaları ve belediyeler.
Şimdi ne
olacak? Meslek odaları devre dışı kalacak, belediyeler ise yapı denetim
firmalarının onaylı raporuna göre ruhsat düzenlemekle sorumlu bir daire haline
gelecek.
Devletin, kurumları aracılığı
ile yapması gereken bir denetim görev ve sorumluluğu daha özelleştirilmiş
olacak.
Tasarının bir sonraki maddesinde ise
tasarının kapsamı yazılıdır.
Kapsam, (Madde 2-1) İlâve, esaslı tadilât ve güçlendirme suretiyle inşa
edilenler de dâhil olmak üzere bütün yapılar, bu Kanun’da belirtilen usûl ve
esaslara göre teknik müşavirlik kuruluşları tarafından yürütülen yapı
denetimine tâbidir. Ancak;
- Kamuya ait yapı ve tesisler, (isterse bu yasa kapsamında hizmet alma yoluna da gidebiliyor)
- Kamuya ait yapı ve tesisler, (isterse bu yasa kapsamında hizmet alma yoluna da gidebiliyor)
- Tarım ve
hayvancılık amaçlı (entegre tesis niteliği taşımayan) yapı ve tesisler,
- Köylerdeki 500 m²’nin
altındaki konutlar, bu kapsamın dışındadır.
Depremlerde en çok hasar gören ve yıkılan binaların kamu binaları ve köylerdeki binalar olduğu gerçeği, tasarının gerçekten neyi amaçladığını sorgulamamızı gerektiriyor.
Depremlerde en çok hasar gören ve yıkılan binaların kamu binaları ve köylerdeki binalar olduğu gerçeği, tasarının gerçekten neyi amaçladığını sorgulamamızı gerektiriyor.
Diğer tasarılara da baktığımızda
perdenin arkasındaki amacı daha net görebileceğiz.
*****
Ardından orman köylülerinin yıllardır var olan bu mülkiyet sorunlarına çözüm getirileceği iddiası ile 2B Yasa Tasarısı “orman niteliğini yitirmiştir” getirildi.
Ardından orman köylülerinin yıllardır var olan bu mülkiyet sorunlarına çözüm getirileceği iddiası ile 2B Yasa Tasarısı “orman niteliğini yitirmiştir” getirildi.
Önceki yazımda bu tasarının
neler getirdiğini paylaşmıştım. Ama resmin bütününü görmek adına yinelemek
durumundayım.
Konunun bir tarafı olan orman
köylülerimizin çok büyük çoğunluğunun elinde tapuları var ama kadastro
çalışmaları ile toprakları orman arazisi kapsamına alınmış durumda.
Orman köylüleri, yıllardır sürdüğü, ekip biçtiği veya meyve yetiştirdiği tapusu da elinde olan toprağını tekrar satın alınca mülkiyet sorunları çözülmüş olacakmış.
Orman köylüleri, yıllardır sürdüğü, ekip biçtiği veya meyve yetiştirdiği tapusu da elinde olan toprağını tekrar satın alınca mülkiyet sorunları çözülmüş olacakmış.
Bu araziler “orman niteliğini
yitirmiştir” denilerek 2B denilen yasa kapsamına sokulacak ve satışa
çıkartılacak. Araziler öncelikle hak sahiplerine satılacak.
Hak sahibi kim? Orman köylüsü…
Hak sahibi kim? Orman köylüsü…
Orman köylüsünün araziyi almaya gücü
yetmezse ki, büyük çoğunluğunun yetmeyecek, o zaman parayı verenler bu
arazilerin yeni sahibi olacaklar. Orman köylüsü de yerini ve yurdunu yani
toprağını terk etmek zorunda kalacak.
Bu arada TOKİ’ye 2-B alanlarında da
kentsel proje yapma yetkisi verildi.
TOKİ bu arazileri ister satar, ister yeni kentsel projeler yapar. Yerli veya yabancı birileri de gelir bu arazilere orman manzaralı dev siteler inşa eder.
Perdenin arkasındaki tablo görünmeye başladı mı?
TOKİ bu arazileri ister satar, ister yeni kentsel projeler yapar. Yerli veya yabancı birileri de gelir bu arazilere orman manzaralı dev siteler inşa eder.
Perdenin arkasındaki tablo görünmeye başladı mı?
*****
Sıra geldi, Âfet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi (kentsel dönüşüm) Yasa Tasarısına.
Adına bakınca
aklınıza nerelerde dönüşüm yapılacağı gelir? Deprem bölgelerinde, değil mi?
Bakalım, afet riski altındaki alanlar nerelermiş?
Bunun için,
Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi yasa tasarısının madde9 -2’sine
bakmak yeterli.
Bu yasa
tasarısı ile
-Zeytinciliğin
Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun,
-Mera Kanunu,
-Orman Kanunu,
-Toprak Koruma
ve Arazi Kullanım Kanunu,
-Turizmi
Teşvik Kanunu,
-Boğaziçi
Kanunu,
-Askerî Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanun ve Kıyı Kanunu
Bu kanun’un arazi kullanımı
bakımından uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların bu Kanun’a
aykırı hükümleri uygulanmaz” hükmü getiriliyor.
Kısacası, boğazlarımız, kıyılarımız, ormanlarımız, meralarımız yani arzu ettiği her yer TOKİ’nin emrinde.
Kısacası, boğazlarımız, kıyılarımız, ormanlarımız, meralarımız yani arzu ettiği her yer TOKİ’nin emrinde.
Kısacası, her yer TOKİ.
“Afet riski altındaki” alanlar diye, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentler
ve doğal güzelliklerimizle dolu alanlar tanımlanıyor.
Alanlara bakınca nedense insanın
aklına 2B yasa tasarısı geliyor.
Tasarı iki boyutlu, Kent içi, Kent
dışı alanlar.
Kentlerdeki riskli bölgeleri
belediyeler saptayacak. Belediye yapmazsa TOKİ zaten yetkili.
Bu riskli bölgelerdeki, riskli
görülen binalar yıkılacak. Binayı, bina sahibi veya sahipleri yıkacak.
Yıkmazlarsa, belediye veya TOKİ yıkacak, yıkım parasını da bina sahiplerinden
alacak.
Parası yoksa arsa payından tahsil
edilecek.Plan, proje hepsini de TOKİ kendisi yapabilecek.İnşaatları da
kendi bildiği taşeronlarına verdi mi, işlem tamam.
Bir yandan devletin parası ile (vergilerimizle) kendi sermayeni güçlendirirken öte yandan da kentleri dönüştürüyorum diye parti propagandası yapacaklar.
Bir yandan devletin parası ile (vergilerimizle) kendi sermayeni güçlendirirken öte yandan da kentleri dönüştürüyorum diye parti propagandası yapacaklar.
Evi yıkılanlar için “geçici
konut veya işyeri tahsisi veya kira yardımı yapılabilir.” Garantisi yok.Kent
dışındaki arazilerde ne olacak? Bak. 2B yasa tasarısı.
*****
*****
Geldik son adıma. Yabancılara Toprak Satışı Yasası
Geçen yazımda, “Yakın gelecekte, kentsel dönüşüm yasa tasarısı geliyor. Bu
tasarının içinde yabancıların da mülk sahibi olmalarına olanak veren bir madde
olmasın!” Demiştim. Meğerse varmış. O da geldi.
Yabancılara 60 hektara kadar
taşınmaz mal sahibi olma hakkı veren yasa tasarısı Bakanlar kurulunda imzalandı
ve TBMM başkanlığına teslim edildi bile.
Karşılıklılık ilkesini kabul eden
ülkelerin vatandaşları 2,5 hektara kadar taşınmazı satın alabiliyorlardı.
Şimdi, karşılıklılık aramaksızın herhangi bir yabancı ülkenin vatandaşına
toprak satın alma hakkını 30 hektara kadar çıkarttık. Hatta Bakanlar Kurulu
kararı ile bu miktar 60 hektara kadar çıkabilecek.
Geçen yazımdaki cümlelerimi ne
yazık ki, bir cümle daha ekleyerek yinelemek zorundayım. Borç 500’ü aştı, cari
açık patladı, kasada para bitti. Faizleri yükseltseniz de dışarıdan gelen para
yok. Çünkü dünya krizde. Ama acil para lazım. Ne yapmalı? Satacak fabrika,
liman, banka, telefon, santralde kalmadı. O zaman arazileri satmalı. Arazi
satışları yabancılara da açılmalı. Yani sıra geldi topraklarımıza.
Şimdi perdenin arkasındaki
resim tamamlandı mı?
*****
Her fırsatta, milletin egemenliği,
hak- hukuk, demokrasi diyenlere soruyorum;
Anayasanın 56ncı maddesi der
ki; herkesin sağlıklı, dengeli ve güvenli bir çevrede yaşama hakkına sahip
bulunduğunu hükme bağlamakta ve Devlet’e bu hususta görevler yüklemektedir.
Yine
Anayasa’nın 23üncü maddesine göre Devlet, “sosyal ve ekonomik gelişmeyi
sağlamak ve sağlıklı ve düzenli şehirleşmeyi gerçekleştirmek ile görevlidir.
Bu yasa tasarıları ile anayasa
maddelerini yan yana koyun ve düşünün, hak – hukuk bunun neresinde?
Maliye Bakanının açıklamasına göre, bu operasyonun parasal boyutu, yaklaşık 400 milyar dolar. 10 yıllık bir süreçte, yılda 40 milyar dolarlık bir gelir ile ekonomimizi ayakta tutmaya çalışacağız.
Maliye Bakanının açıklamasına göre, bu operasyonun parasal boyutu, yaklaşık 400 milyar dolar. 10 yıllık bir süreçte, yılda 40 milyar dolarlık bir gelir ile ekonomimizi ayakta tutmaya çalışacağız.
Neyin
karşılığında?
HER BİR KARIŞINI ŞEHİTLERİMİZİN
VE GAZİLERİMİZİN, MİLLETİN CANI VE KANI İLE KAZANDIĞIMIZ TOPRAKLARIMIZI
YABANCILARA DA SATARAK.
Bu toprakları satarak, Milletin
Egemenliğini de satmış olmuyor musunuz?
*****
*****
Sözün sonu kendimize olsun.
Bazı arkadaşlar diyecek ki, iyi de
ne yapmalı?
Aynı parti içinde ayrık duranlar, düşüncenin temelinde buluşmak yerine kişilerin peşinden giderek ayrışanlar, aynı düşünceyi savunup birbirine selam bile vermeyenler, toplumsal mücadelede BEN egosunu yıkamayanlar, şikayet etmekle her şeyin çözüleceğini sananlar, birilerinin gelip de memleketi kurtarmasını bekleyenler, tüm enerjisini birbiriyle kavga ederek yitirenler, acaba sizce NE YAPMALIYIZ?
Aynı parti içinde ayrık duranlar, düşüncenin temelinde buluşmak yerine kişilerin peşinden giderek ayrışanlar, aynı düşünceyi savunup birbirine selam bile vermeyenler, toplumsal mücadelede BEN egosunu yıkamayanlar, şikayet etmekle her şeyin çözüleceğini sananlar, birilerinin gelip de memleketi kurtarmasını bekleyenler, tüm enerjisini birbiriyle kavga ederek yitirenler, acaba sizce NE YAPMALIYIZ?
Hiç aklımıza YAN YANA DURMAK gelmiyor
mu?
Arkadaşlar yine soracak, nerede diye?
Her nerede olursak olalım, dernekte,
sendikada, odada, partide, iş yerinde, yolda, mecliste nerede olursak olalım
yeter ki YAN YANA DURALIM.
Sadece, bizler adına bu mücadeleleri
verdikleri için öldürülen cumhuriyet devrimi şehitlerimizin, Uğur Mumcu’nun, Muammer
Aksoy’un cenaze törenlerinde yan yana gelmiş olmak, yapılan yanlışlıkların
itirafı değil midir?
Topraklarımızın yabancılara
satılmasında hiç mi payımız yok?
10-17
Ocak 2012
Tevfik
Kızgınkaya
Yüksek Ziraat Mühendisi
(ADD eski Genel Başkan Yardımcısı ve Başkent TV'Deki “Ortak Çözüm” yapımcısı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder