8 Şubat 2012 Çarşamba

Topraklarımızın Satışında Son Nokta, Kentsel Dönüşüm.


Yaşadığımız kentlerin yapısı, bizlerin yaşam koşullarını etkilemektedir. Uzun yıllardır özellikle hızlı ve plansız kentleşmenin getirdiği sorunlarla (alt yapı, betonlaşma, trafik, kaldırım, kirli hava vb.) iç içe yaşıyoruz ama umursamıyoruz.
 
Sorun veya sorunlar yaşamımızı tehdit eder boyuta gelince veya bir yurttaşımız zarar görünce o sorunu konuşmaya başlıyoruz.

23 Ekim 2011 tarihinde Van’da yaşadığımız depremde yıkılan binalar, yüzlerce insanımızın yaşamlarını kaybetmesine neden olunca binaların inşaatların denetimi konusu aklımıza geldi. Çözüm olarak da “Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkında
kanun tasarısı” gündeme geldi.

Tüm yurttaşlarımız depremin getirdiği acıları yaşarken, yaraların sarılabilmesi için ne yapabilirimin telaşına düşmüşken, siyasi iktidar da yeni yasa tasarıları hazırlamakla meşguldü. Deprem sigortası için toplanan milyarlarca liralık kaynağı nereye harcadığının yanıtını vermek yerine çıkartacağı yasalarla, bir daha böylesi acıları yaşamayacağımızı anlatıyorlardı.

Tasarı ile ne yapılacak, inşaatlarda nasıl önlemler alınacak, hangi çözümler üretilecek derken, peş peşe gelen Yapı denetimi, 2B, Kentsel dönüşüm ve Yabancılara Toprak Satışı yasa tasarılarını yan yana koyunca başka bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı gördük.
 *****
Gündeme önce Yapı Denetimi Yasa Tasarısı geldi.

Tasarının amacı, (Madde 1-1) Yapılara ilişkin can ve mal emniyetini temin etmek üzere, imar plânına, fen, san’at ve sağlık norm ve standartlarına uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetiminin gerçekleştirilmesi ile yapı denetimi işini yürütecek olan teknik müşavirlik kuruluşlarının kurulmasına ve görevlerine ilişkin usûl ve esasları
düzenlemektir.

Kısacası, bundan böyle yapı denetimlerini Teknik Müşavirlik kuruluşları (şirketleri) yapacak. Böylece tüm inşaatlar denetlenecek, depremde binalar yıkılmayacak ve insanlarımız ölmeyecek. Bu gerekçe güzel de, küçük bir ayrıntı daha var. Teknik müşavirlik kuruluşları hem proje yapabilecek, hem de isterlerse aynı binanın inşaatını denetleyebilecekler.

Bu şirketlere yetki belgesini kim verecek? Tabi ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Ev mi yaptıracaksın? Gideceksin bu firmalardan birisine, vereceksin parayı, “binam projeye uygun ve sağlam mı yapılıyor, benim adıma sen denetle” diyeceksin.
Ne güzel, yeni bir iş alanı daha…

Pekala bu işleri daha önce kim veya kimler yapıyordu? Meslek odaları ve belediyeler.
Şimdi ne olacak? Meslek odaları devre dışı kalacak, belediyeler ise yapı denetim firmalarının onaylı raporuna göre ruhsat düzenlemekle sorumlu bir daire haline gelecek.
Devletin, kurumları aracılığı ile yapması gereken bir denetim görev ve sorumluluğu daha özelleştirilmiş olacak.

Tasarının bir sonraki maddesinde ise tasarının kapsamı yazılıdır.
Kapsam, (Madde 2-1) İlâve, esaslı tadilât ve güçlendirme suretiyle inşa edilenler de dâhil olmak üzere bütün yapılar, bu Kanun’da belirtilen usûl ve esaslara göre teknik müşavirlik kuruluşları tarafından yürütülen yapı denetimine tâbidir. Ancak;

- Kamuya ait yapı ve tesisler, (isterse bu yasa kapsamında hizmet alma yoluna da gidebiliyor)
- Tarım ve hayvancılık amaçlı (entegre tesis niteliği taşımayan) yapı ve tesisler,
- Köylerdeki 500 m²’nin altındaki konutlar, bu kapsamın dışındadır.

Depremlerde en çok hasar gören ve yıkılan binaların kamu binaları ve köylerdeki binalar olduğu gerçeği, tasarının gerçekten neyi amaçladığını sorgulamamızı gerektiriyor.
Diğer tasarılara da baktığımızda perdenin arkasındaki amacı daha net görebileceğiz.
*****
Ardından orman köylülerinin yıllardır var olan bu mülkiyet sorunlarına çözüm getirileceği iddiası ile 2B Yasa Tasarısı “orman niteliğini yitirmiştir” getirildi.

Önceki yazımda bu tasarının neler getirdiğini paylaşmıştım. Ama resmin bütününü görmek adına yinelemek durumundayım.

Konunun bir tarafı olan orman köylülerimizin çok büyük çoğunluğunun elinde tapuları var ama kadastro çalışmaları ile toprakları orman arazisi kapsamına alınmış durumda.
Orman köylüleri, yıllardır sürdüğü, ekip biçtiği veya meyve yetiştirdiği tapusu da elinde olan toprağını tekrar satın alınca mülkiyet sorunları çözülmüş olacakmış.

Bu araziler “orman niteliğini yitirmiştir” denilerek 2B denilen yasa kapsamına sokulacak ve satışa çıkartılacak. Araziler öncelikle hak sahiplerine satılacak.
Hak sahibi kim? Orman köylüsü…


Orman köylüsünün araziyi almaya gücü yetmezse ki, büyük çoğunluğunun yetmeyecek, o zaman parayı verenler bu arazilerin yeni sahibi olacaklar. Orman köylüsü de yerini ve yurdunu yani toprağını terk etmek zorunda kalacak.

Bu arada TOKİ’ye 2-B alanlarında da kentsel proje yapma yetkisi verildi.
TOKİ bu arazileri ister satar, ister yeni kentsel projeler yapar. Yerli veya yabancı birileri de gelir bu arazilere orman manzaralı dev siteler inşa eder.
Perdenin arkasındaki tablo görünmeye başladı mı?
*****
Sıra geldi, Âfet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi (kentsel dönüşüm) Yasa Tasarısına.

Adına bakınca aklınıza nerelerde dönüşüm yapılacağı gelir? Deprem bölgelerinde, değil mi? Bakalım, afet riski altındaki alanlar nerelermiş?
Bunun için, Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi yasa tasarısının madde9 -2’sine bakmak yeterli.
Bu yasa tasarısı ile

-Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun,
-Mera Kanunu,
-Orman Kanunu,
-Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu,
-Turizmi Teşvik Kanunu,
-Boğaziçi Kanunu,
-Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanun ve Kıyı Kanunu

Bu kanun’un arazi kullanımı bakımından uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların bu Kanun’a aykırı hükümleri uygulanmaz” hükmü getiriliyor.

Kısacası, boğazlarımız, kıyılarımız, ormanlarımız, meralarımız yani arzu ettiği her yer TOKİ’nin emrinde.

Kısacası, her yer TOKİ.
“Afet riski altındaki” alanlar diye, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentler ve doğal güzelliklerimizle dolu alanlar tanımlanıyor.
Alanlara bakınca nedense insanın aklına 2B yasa tasarısı geliyor.
Tasarı iki boyutlu, Kent içi, Kent dışı alanlar.

Kentlerdeki riskli bölgeleri belediyeler saptayacak. Belediye yapmazsa TOKİ zaten yetkili.
Bu riskli bölgelerdeki, riskli görülen binalar yıkılacak. Binayı, bina sahibi veya sahipleri yıkacak. Yıkmazlarsa, belediye veya TOKİ yıkacak, yıkım parasını da bina sahiplerinden alacak.

Parası yoksa arsa payından tahsil edilecek.Plan, proje hepsini de TOKİ kendisi yapabilecek.İnşaatları da kendi bildiği taşeronlarına verdi mi, işlem tamam.

Bir yandan devletin parası ile (vergilerimizle) kendi sermayeni güçlendirirken öte yandan da kentleri dönüştürüyorum diye parti propagandası yapacaklar.
Evi yıkılanlar için “geçici konut veya işyeri tahsisi veya kira yardımı yapılabilir.” Garantisi yok.Kent dışındaki arazilerde ne olacak? Bak. 2B yasa tasarısı.
*****
Geldik son adıma. Yabancılara Toprak Satışı Yasası

Geçen yazımda, “Yakın gelecekte, kentsel dönüşüm yasa tasarısı geliyor. Bu tasarının içinde yabancıların da mülk sahibi olmalarına olanak veren bir madde olmasın!” Demiştim. Meğerse varmış. O da geldi.

Yabancılara 60 hektara kadar taşınmaz mal sahibi olma hakkı veren yasa tasarısı Bakanlar kurulunda imzalandı ve TBMM başkanlığına teslim edildi bile.

Karşılıklılık ilkesini kabul eden ülkelerin vatandaşları 2,5 hektara kadar taşınmazı satın alabiliyorlardı. Şimdi, karşılıklılık aramaksızın herhangi bir yabancı ülkenin vatandaşına toprak satın alma hakkını 30 hektara kadar çıkarttık. Hatta Bakanlar Kurulu kararı ile bu miktar 60 hektara kadar çıkabilecek.

Geçen yazımdaki cümlelerimi ne yazık ki, bir cümle daha ekleyerek yinelemek zorundayım. Borç 500’ü aştı, cari açık patladı, kasada para bitti. Faizleri yükseltseniz de dışarıdan gelen para yok. Çünkü dünya krizde. Ama acil para lazım. Ne yapmalı? Satacak fabrika, liman, banka, telefon, santralde kalmadı. O zaman arazileri satmalı. Arazi satışları yabancılara da açılmalı. Yani sıra geldi topraklarımıza.
Şimdi perdenin arkasındaki resim tamamlandı mı?
*****
Her fırsatta, milletin egemenliği, hak- hukuk, demokrasi diyenlere soruyorum;
Anayasanın 56ncı maddesi der ki; herkesin sağlıklı, dengeli ve güvenli bir çevrede yaşama hakkına sahip bulunduğunu hükme bağlamakta ve Devlet’e bu hususta görevler yüklemektedir.

Yine Anayasa’nın 23üncü maddesine göre Devlet, “sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak ve sağlıklı ve düzenli şehirleşmeyi gerçekleştirmek ile görevlidir.

Bu yasa tasarıları ile anayasa maddelerini yan yana koyun ve düşünün, hak – hukuk bunun neresinde?

Maliye Bakanının açıklamasına göre, bu operasyonun parasal boyutu, yaklaşık 400 milyar dolar. 10 yıllık bir süreçte, yılda 40 milyar dolarlık bir gelir ile ekonomimizi ayakta tutmaya çalışacağız.

Neyin karşılığında?

HER BİR KARIŞINI ŞEHİTLERİMİZİN VE GAZİLERİMİZİN, MİLLETİN CANI VE KANI İLE KAZANDIĞIMIZ TOPRAKLARIMIZI YABANCILARA DA SATARAK.
Bu toprakları satarak, Milletin Egemenliğini de satmış olmuyor musunuz?

*****
Sözün sonu kendimize olsun.
Bazı arkadaşlar diyecek ki, iyi de ne yapmalı?

Aynı parti içinde ayrık duranlar, düşüncenin temelinde buluşmak yerine kişilerin peşinden giderek ayrışanlar, aynı düşünceyi savunup birbirine selam bile vermeyenler, toplumsal mücadelede BEN egosunu yıkamayanlar, şikayet etmekle her şeyin çözüleceğini sananlar, birilerinin gelip de memleketi kurtarmasını bekleyenler, tüm enerjisini birbiriyle kavga ederek yitirenler, acaba sizce NE YAPMALIYIZ?

Hiç aklımıza YAN YANA DURMAK gelmiyor mu?
Arkadaşlar yine soracak, nerede diye?

Her nerede olursak olalım, dernekte, sendikada, odada, partide, iş yerinde, yolda, mecliste nerede olursak olalım yeter ki YAN YANA DURALIM.

Sadece, bizler adına bu mücadeleleri verdikleri için öldürülen cumhuriyet devrimi şehitlerimizin, Uğur Mumcu’nun, Muammer Aksoy’un cenaze törenlerinde yan yana gelmiş olmak, yapılan yanlışlıkların itirafı değil midir?

Topraklarımızın yabancılara satılmasında hiç mi payımız yok?

10-17 Ocak 2012
Tevfik Kızgınkaya
Yüksek Ziraat Mühendisi
(ADD eski Genel Başkan Yardımcısı ve Başkent TV'Deki “Ortak Çözüm” yapımcısı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder