1 Ekim 2013 Salı

Bir Gezi Hikayesi -Ben meydana niye çıktım?




Kendimi politik bir insan olarak görmüyorum. Hiç bir siyasi partiye yakınlığım yok. Pek çok resmi ideolojiyi gerekçeli temelinden, pek çok gayr-i resmi ideolojiyi denenip çalışmadığı görüldüğü için ciddiye almıyorum. Onların tam olarak karşısında olduğum da sanılmasın, bir şeye karşı olabilmek için, öncelikle onun geçerli bir argüman olması gerekiyor zira.
Neyse, konuyu analitiğe boğmayayım.

Şu yağmurlu pazar sabahında bildiğim birşey var, önümüzdeki on yıllar boyunca Türkiye'deki pek çok meslek grubundan insan, 31 Mayıs'ı 1 Haziran'a bağlayan geceyi açıklamaya, anlamaya ve ifade etmeye çalışacaklar. Kimileri ona ulvi anlamlar yükler ve hakkında türküler yakarken, bazıları o geceyi lanetliyecek, küçümseyecek ve bok muamelesi yapacaklar.

Ben hazır dumanı üstündeyken, sevgili okuyucuma benim için o gecenin anlamını, neden meydana çıkmam gerektiğini anlatmak için geldim. Eteğimde ne varsa, hızla döküp gidicem.

Gezi Parkı'ndaki eylemin ilk günden beri takipçisiydim, elbette bu şehirdeki tek bir saksının bile yerinden kıpırdamasına tahammülümüz yok. Çünkü şehir, iyice inşaat alanı - kanser kombo bir bünye oldu, ucumuzdan kemiriyor. Gezi'deki ağaçlar çok sembolik olarak bu işin bir parçası, yoksa 3. köprü ile bizi akıl almaz bir rant ve çevre katiamı bekliyor.

Ama oraya sadece park için, sadece ağaçlar için de çıkmadım açıkçası.

Cuma günü bir yandan iş yetiştirmeye çalışıp, bir yandan da tüm sosyal medyadan olayları takip ediyordum. "Eyleme ne giyilir, sırt çantasına limon koysam polis arar mı?" hazırlıklarım sürerken, Hürriyet'te önce kanlar içinde bir kız gördüm. Asla yapacağım bir şey değil ama dayanamadım bu kez, videosuna tıkladım. Kızın orada, tam da Taksim anıtının dibinde, tek başına, an be an beyin kanaması geçirişini izledim. Ve ancak video bittikten sonra, onun arkadaşım Lobna olduğunu anladım.

İçim boşaldı bi an, nasıl diyim; tiz bi isyandan gayrı, hiç bişey hissetmedim. Ve aklımda tek bişey belirdi, oraya gidip muhattap kimi bulursam ona, "Sen kimin ülkesinde kimin canına kast ediyorsun lan!?" demeliydim. O meydanın, o parkın, bu şehrin, bu ülkenin hala evim olduğunu birilerine söylemem gerekiyordu.